şüphe
Descartes'in teorisinde başlangıç noktasıdır şüphe. O, herşeyden şüphe ederek yola çıkmıştır.
İnsanı içten içe yiyip bitiren bir kurt gibidir... Kene gibi bi yapıştımı insanın ruhuna bir türlü söküp atamazsın üzerinden...
Musallat olduğu kişiyi için için kemirip tüketen çok kötü bir duygudur şüphe... Çoğumuz yaşarız yaşantımızın belirli dönemlerinde…
Sevdiğimiz insandan şüphelenmeye görelim, hayat bize zehir olur artık... Ne gecelerimiz huzur içinde geçer artık, ne gündüzün ışığı içimize aydınlatır..
Hem araştırırız şüphelendiğimiz kişiyi, hem de öğrenmek istemeyiz aslında şüphelendiklerimizi… Gittiğimiz yolun sonuna varmak istemeyiz aslında..Bizi bekleyen korkunç sondan korkarız…
Hem nefret ederiz karşımızdakinden, hem de ona geçerli sebepler çıkarmaya çalışır, masum olmasını dileriz içten içe..
'Evet” ile 'hayır' arasına sıkışır kalır aklımız... Emin olup olmamak arasında gidip gelir yüreğimiz.. Bir tarafımız inanmak ister, diğer tarafımız kabul etmez..
Bizi yavaş yavaş zehirleyen bir yılan gibidir...Sinsi sinsi yerleşir içimize ve bütün dünyamızı eline geçirir..
İnsanı yiyip bitiren bir duygudur şüphe...
Aklın sınırlarını zorlayan senaryolar yazmaya başlar insan, sonra kendiside inanır..
. Artık her şeye sorgulayıcı gözlerle bakar ve hayat çekilmez bir hal alır.. Kendi aklımızın belki de yanlış yorumlarına yenik düşeriz.
İnsanı içine bir kere kurt düştü mü artık geri dönüşü yoktur... Kötü huylu bir ur gibi yavaş yavaş her yanımızı sarar... Çilelerin en büyüğüdür şüphe...Yuvarlana yuvarlana gittikçe büyüyen içimizi yakıp kavuran bir ateş topu olur sonunda.. Bizi de, karşımızdaki kişiyi de yakar bitirir, küle çevirir herşeyi..
Nietzsche , "Şüphe değil, kesinliktir insanı deli eden..." der... O kesinliğe giderken katettiğimiz yol hırpalar bizi, sonuca ulaştığımızda artık hiçbir şey kalmamış olur ve bundan sonra keşke’ler başlar…